12 Nisan 2012 Perşembe

Ruha Yazılan Notlar 2

Eve Dönüş 3


Durup dururken gitmek ile dönmeyi düşünmeye başladım. Nereden gidilir ve nereye dönülür? Neye göre ayırıyoruz bu ikisini? Sonra çok basit olduğu aklıma geldi. Esas mekan evimiz, yuvamız olduğuna göre, oradan gidilir ve oraya dönülür. Bu kadar... Yani yine dönmüştüm eve. Bu sefer nereden döndüğümü hatırlamıyorum. Bildiğim, asansörü çağırdığım. Her zaman yaptığım buydu zaten. En kısa yoldan gitmek. Kata çıkmak için asansöre, bir yere gitmek için taksiye, otobüse, şuna buna binmek ve gitmek. Tabi ki geldiğinde asansöre bindim ve kat düğmesine bastım. Sonra, kapanmakta olan kapıya elimi dayadım aniden, yüzüm yere düşük biraz durdum ve indim. Merdiven korkuluklarının arasından kıvrılarak çıkan boşluğa uzatıp başımı, yukarıya baktım. Ne umuyordum ki? Her kattan aynı boşluğa uzanmış başka başlar mı? Belki de. Onun yerine derin bir karanlık vardı ve karanlık varsa genelde sessizlik de onunla olurdu zaten.


İlk basamağa adım atarken kravatımı gevşetiyordum. İkincisinde çantamı omuzuma asmıştım. Merdivenleri adımlarken yalnızlığın içinde tırmanıyordum sanki. Loştum ve her katta kapalıydı kapılar. Dokunmak istiyordum zillere. Basmak ama kaçmamak. Çocukluğumuzdaki kadar kolay açılmazken kapılar, kaçmanın heyecanı da kalmamıştı.


Bastım ve kaçmadım.


Bir kadın açtı kapıyı. Yüzün de ter, gözlerinde köhne bir bakış vardı; eteğinde bir çocuk eli, ardında ağlamalık bebek. Ayaklarının yanında, yerde duvara dayalı bir evrak çantası takıldı gözüme. Kadın bir bana bakıyordu, bir de arkasındaki ağlamaya. Diğer taraftan da eteğine asılan çocuğun eline değdi kendi eli, iterek.


“Afedersiniz, yanlış çalmışım” dedim, ve döndüm.


Arkamdan kapanan bir kapı, defalarca dönen kilidin sesi ve belli belirsiz bir “kim ki bu” sorusu bırakmıştım.


Kimim ben? Sahi, ben kimim?
  
Merdivenleri çıktıkça, yürüdükçe koridorlarda, topuklarım ben buradayım diyordu. Sessiz olmalı mıydım ki? Hırsız mıydım ben? Ses hırsızı! Birer birer çaldım her kapının sesini.


“Annee! Babam nerde kaldı?” diyordu 2 numara.


3 numara ekledi “Oğlum yeter artık! Git biraz da kendin oyna!”


4 Numara “Bağırma be kadın! Bütün apartman duyuyor!”


“Bıktım senden!”


“Annem neden ağlıyor baba!”


İçerde kapılar çarparken, dış kapılar kapalıydı. Kapı ardlarından sesler geliyordu. Kendi dünyalarından ama kendilerine uzak sesler, hızla yanımızdan geçen bir arabanın arka camından seslenen bir çocuk yüzü gibi ulaşmayan.


İkinci kata geldiğimde kat otomatı yandı yine. Karşımda dört kapı vardı. Kravatımı biraz daha gevşettim. Çantamı elime alıp parmak uçlarımı kapılara sürte sürte geçmeye başladım. “Kaçırıldık tanrım! Topluca kaçırıldık ve kimse duymuyor sesimizi” dedi 7 numara. Durdum. Bu ses kocasını yıllar önce kaybettiğini, çocuklarının kırk yılda bir uğradığını duyduğum yetmişli yaşlarında yalnız yaşayan Mualla isimli kadına aitti. Parmağımı zile uzatırken kapı birden açıldı ve emniyet zincirinin arkasından bir çift göz ile kıpırdayan yaşlı bir dudak gördüm tam karşımda.


“Kaçırıldık evladım!” diyordu yaşlı bir kadın, ”rehin alındık birer birer”


“Teyze..” dedim ama dinlemedi; devam etti tokat atar gibi.


“Eskiden kapılar çalınmadan açılırdı. Şimdi çalsan ne olur oğlum, ben her gün sabahtan akşama yalnızlık içinde oturuyorum burada. Sizler işlerinize gidip geliyorsunuz kadınlı erkekli. Kavgalarınızı, çocukların ana babalarına yalvarışlarını, ağlamaları ve sessizliği dinliyorum. Çalma kapımı bin asansöre ve git evine!”


“Teyze!” diye bir kaç kez tekrarladım heyecanla, şaşkınlıkla. Kapı yüzüme kapandığında zile basıyordum. Açılmadı.


Dediğini yaptım. Asansöre binerek kendi katıma gittim. İçeri girmek için kapı önünde beklerken kaç kilit sesi duydum bilmiyorum, ya da içeri girdikten sonra sessizliğin ardından kaç defa kilitlendi kapı.


Ertesi gün, yine işten geldiğimde, önce yola park etmiş bir ambulans ve ardından binanın kapısında kalabalık arasından geçen bir sedye gördüm. Sedyede, siyah ceset torbasında birini taşıyorlardı. Bahçede yanımdan geçerlerken tarif edilemez bir koku geldi burnuma. Kapıcı ile göz göze geldik.


“Yedi numaradaki Mualla Teyze” dedi kapıcı, neredeyse bir hafta önce ölmüş de haberimiz yok Murat Bey!”


Haberimiz yok Murat Bey..


Haberimiz yok.


“Haberin yok” dedi yaşlı kadın, kendi katıma çıkarken asansörün aynasında son kez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz olumsuz ya da olumlu olmasına bakılmaksızın, ahlak sınırları içinde olduğu sürece yayınlanacaktır. Teşekkür ederim.